Akşam 9da otobüsümüz vardı. Bilirsiniz otobüs yolculuklarını (gece) ne kadar sevdiğimi.
3 kedim olduğunu da bilirsiniz. Her şey hazırdı. Bir tanıdığımıza emanet edecektik onları. 2sini koyduk seyahat çantasına. Ama içlerinde en mülayim olanı Zeynep kıyameti kopardı. Halbuki sabah taşıma çantasına girip uyumuştu. Annemin ve benim kollarımızı anlatmaya kelimeler yetmez. Çizikler,yarıklar,delikler ne ararsan. Tıslamalarını ve bademciklerini görmemi anlatmayacağım. Her yakaladığımızda bizden de birer parça götürdü. Ama evlat işte. Aramadığım veteriner kalmadı. Hani şu 7/24 acil olanlardan. "Sahibini tırmaladıysa bizi napar abla" cevabı beni tatmin etti mi? ETTİ. Bir daha veterinerleri son çare olarak görmemem gerektiğini anladım. "Abla bizde sakinleştirici mama var yollayayım mı". Ulan dangalak mama yiyecek kadar sakin olsa sana ihtiyacımız olmazdı zaten. Koltuk arkaları,yatak altları süründüm. Allah sizi inandırsın göbeğime bez bağlasanız evi temizlemiş olurdum. Hem kollarım hem içim parçalanıyor. Ama yapacak bir şey yok tabi. Altına bile yaptı korkudan. Ya böyle anlatıyorum da "ama hallettik şimdi otobüsteyim"e bağlayacağımı düşünmeyin. Biletleri açığa almak zorunda kaldık. Artık Zeynep hanım ne zaman o seyahat kutusuna gireer,o zaman biz yolcu. Bu yazıyı okuyan insanların %80i gibi sen de "belliydi başına bi iş geleceği,ne gereği var 3 kedinin" diyorsun değil mi? Ama işte ben böyle olduğum için bu yazıyı sonuna kadar okudun ve yorum yapabiliyorsun kendince. İstemesem yapamazdın. Ve sonuç şu ki; parçalanan kollarımla yazdığım bu yazının ardından ben yine fedakarlıkta bulunacağım. Sen de bana sövmeye ve 'müstahak' demeye devam edebilirsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder